24 Haziran 2014 Salı

Giresunun Bilinen İlk Adı (ARİPSA yada ARİPSAS)

Giresun’un Bilinen En Eski Adı ARİPSA ya da ARİPSAS’dır!
(Giresun 1075 Yılından İtibaren Türk Yurdu Olmuştur!)
Genel olarak Giresun’un, Aydın, Söke Ovası’nı ikiye ayıran Büyük Menderes Nehri’nin eskiden denizle birleştiği yerde Şehir Devlet kuran ve zamanla ticari faaliyetlerini Karadeniz kıyılarında koloni şehirler kurarak genişleten ve bu nedenle ilk emperyalist devletlerden biri olan Miletoslular tarafından “Kerasos” (Kerasusu) adıyla kurulduğu bilinmektedir.
Ancak bu görüş Hitit Belgeleri’ne göre kesin olarak yanlıştır. Çünkü, M.Ö. 1344-1306 yılları arasında hükümdar olan Hitit Kralı2.Murşil (Mursili) zamanında Giresun’un adı “Kerasos” (Kerasus) değil, ARİPSAS (Aripsa)dır. Dolayısıyla Giresun’un bilinen en eski yazıtlarda geçen adı ARİPSAS (Aripsa)’dır.[1]
M.Ö.1334 yılında Hitit Kralı 2.Murşil (Mursili)Şebinkarahisar ve Giresun çevresine düzenlediği seferleri anlatan anellerinde (yazmalarda) Dukamma (Şebinkarahisar) ve ARİPSAS’ın (Giresun’un) ilk defa bir Hitit Ordusu tarafından feth edildiği yazılıdır.[2]
İkinci Murşil’in adı geçen Çivi Yazılı“annelerinde” Aripsa (Giresun) için “Deniz İçerisindeki Şehir” tanımlamasıyapılmaktadır. Yine bu annelere göre, İkinci Murşil, tahta çıkışının 10. yılında (olasılıkla M.Ö. 1335) sefere çıktı. Sınır bölgesinde bulunan ve adı ilk kez kayıtlarda geçen Ingalava şehrinden çıkarak Hayaşa üzerine yürüdü.
Aripsas/Giresun ve Dukkamma/Şebinkarahisar dışındaki şehirler savaştan çekinmişlerdi. Aripsas (Giresun), İkinci Murşil ile yaptığı mücadeleyi kaybetmiş veşehir çok ağır bir yağmaya uğramıştır.
Bu durum karşısında Dukkammalılar (Şebinkarahisarlılar) teslim olacaklarını, Hitit ordusuna gönüllü katılacaklarını, ancak şehirlerinin yağmalanmamasını istemişlerdir. Bunlardan 3000 kişiyi Hattuşaş’a götürmek için ayıranİkinci Murşili,şehrin tahrip edilmesini ve yağmalanmasını önlemiştir.[3]
Giresun’un bilinen en eski adının ARİPSAS ya da ARİPSA olduğunu belgelendirdikten sonra, şehrin adının sonraki Miletoslular ve Romalılar zamanında Kerasos (Kerasus) olduğu, bununda yörede bolca yetişen Kiraz’dan geldiği de doğrudur.

Ayrıca Giresun’un bilinen bir başka adı da Farnakies olup, bu ad Giresun Kale surlarını inşa eden, İran (Fars) kökenli Farnakies’den gelmektedir. Farnakies bir doğa bilimci olup, zehirlenme korkusundan otlardan panzehir üreten kişidir. Bu nedenle Eczacılığın en önemli kolu olan ilaç bilim dalı olan Farmakoloji adınıFarnakies’den alır.
Bu konuda bir başka örneği Şebinkarahisar’ın tarihte bilinen adlarından verelim. En eski adı Hititliler zamanında M.Ö. 14. yüzyılda Dukkamma’dır. Sonra sırasıyla, Kolonia, Colonia, Kuguniya, Mavra kastron, Garasaris, Karahisar-ı Şarki, Keyguniye, Kögoniye, Karahisar-ı Hasan Drazi, Karahisar-ı Şarki nam-ı diğer Ketumiyete, Şarki Karahisar veŞebinkararhisar adlarını almıştır. Giresun için ise bu sıralama, ARİPSAS, Keraoso (Kerasusu), Kireson, Kiresun, Girasun ve Giresun’dur.
Bölgedeki Türk yerleşimi ise şu şekilde gerçekleşmiştir.
“Doğu Karadeniz bölgesi milattan önceki dönemlerden itibaren Türkler tarafından bilinen ve yurt tutulan bir yöredir. Bilim çevrelerince Türk ya da Türklerle akraba olarak kabul edilen Orta Asyalıtoplulukların M.Ö. VIII. yüzyılda bu sahaya göç etmesiyle, Doğu Karadeniz bölgesindeki Türk varlığı ortaya çıkmış oldu.”[4]
Trabzon ve çevresinin en eski yerleşimcileri Tibar, Halib ve Mosinik Türkleridir. Hatta Pontus denilen (…) bölge yukarıda adıverilen Türklerin yerleştiği yerlerdir. Buraya sonradan Rumlar göç etmişlerdir.[5]
“İskitlerin sıkıştırması ile bugünkü Gürcistan’dan Doğu Anadolu’ya, oradan da İç Anadolu’ya gelen Kimmerler, M.Ö. 695 civarında[6]bölgede bozkır-göçebe geleneklerini devam ettiren bir devlet kurmuş; Karadeniz Ereğli'sinden Trabzon’a kadar olan sahayı yaklaşık bir asır boyunca hakimiyeti altında bulundurmuştur.
Kimmerleri takiben Anadolu’ya giren İskitler, M.Ö. 665’ten itibaren Kür nehrinin sağ yakasına yerleşmeye başlamışlardı.”[7]
“Doğu Karadeniz bölgesine Kimmerlerden sonraİskitler geldiği ve bunların 28 yıl kadar egemen oldukları, İskitlerin hakimiyetine (İran asıllı) Medlerin M.Ö. 606’da son verdiğini, bölgenin M.Ö. 547 yılında Perslerin eline geçtiğini, bu hakimiyetin İskender’in M.Ö. 334 yılındaki doğu seferine kadar devam ettiğini” ileri sürenlerde[8]vardır.
“M.Ö. 401 civarında bölgedeki İskit hakimiyet sahası Çoruh boylarına ulaşmıştı. İskitlerden sonra Doğu Karadeniz bölgesini yurt tuttuğu bilinen üçüncü Türk unsur Kıpçaklardır.
M.Ö. 336 yılında Makedonyalı İskender’in ordularıÇoruh boylarına ulaştığında, Hazar denizinden bu bölgeye kadar olan sahada Kıpçak Türkleri bulunmaktadır.
İlkçağda Doğu Karadeniz bölgesine yerleşen gruptan sonra bu yöredeki Türklerle ilgili ilk bilgiler VI. yüzyılın ilk çeyreğine aittir.
Bu asrın başlarında Bizans İmparatorluğu’nu Balkanlar’da uzun süre meşgul eden Bulgarlar, kontrol altına alındıktan sonra 530’dan itibaren Trabzon havalisi ile Çoruh boylarına yerleştirilmiştir.
Çağrı Bey’in 1018 keşif akını ile başlayan Oğuz göçü neticesinde, Doğu Karadeniz bölgesinin siyasî ve etnik çehresi baştan sona değişmiştir.
1048 Hasankale zaferinden sonra İbrahim Yınal’a bağlı kuvvetlerin Trabzon civarına akınlar düzenlemesi ile, Oğuzlar ilk defa Karadeniz bölgesinin içlerine doğru ilerlemeye başlamıştı.”[9]
1071 Malazgirt Savaşı’nın kazanılmasıyla, Sultan Alparslan, Anadolu’nun fethi amacıyla Erzurum Bölgesi’ni Ebul Kasım Saltuk Bey’e; Mardin ve Harput çevresini Artık Bey’e; Sivas, Amasya, Tokat ve Kayseri çevresini Danişmend Gazi’ye; Erzincan, Kemah ve Şebinkararhisar çevresini Mengücek Gazi’ye; Kahramanmaraş çevresini Emir Çavuldur Bey’e ikta olarak vermiş ve buraların fethedilmesi için görevlendirmiştir.[10]
Türkiye Selçuklu hükümdarı Süleyman Şah, Marmara sahillerinde, doğuda ve Çukurova bölgesinde Anadolu Selçuklu Devleti’ni kurduğu sıralarda, Danişmend Gazi’de Kızılırmak ve Yeşilırmak çevresini Türklere açmış, Sivas, Amasya, Tokat, Kayseri ve Çorum ve çevresinde hakimiyet kurmuştu.[11]
“1057’de Anadolu’ya sevk edilen Türkmen gruplarıTrabzon ve yöresini yağmaladıktan sonra, Trabzon’u fethetmiş; Trabzon Türklerin elinde üç yıldan fazla bir süre kaldıktan sonra Rumlar şehri 1075 yılında geri almıştır.”[12]
1075’te Danişmend Gazi, Amasya’yı ele geçirdikten sonra, kuvvetlerini ikiye ayırmış, Çorum, Çankırı ve Kastamonu’nun fethine Çavlı Bey’i, Samsun, Trabzon ve Şebinkarahisar’ın fethine de Savlı Bey’i görevlendirmiştir. Savlı Bey, Ladik’ten hareket ederek, sahilden Samsun, Çarşamba ve Giresun’u fethedip, Trabzon’a kadar ilerlemiş ve daha sonra sahilden içerlere doğru yönelerek Şebinkarahisar önlerinde karşılaştığı Bizans Ordusu’nu yenerek burayı 1075’te fethetmiştir. Bu başarı üzerine, Danişmend Gazi, fethedilen yerlerin beyliğini Savlı Bey’e vermiştir.[13]

Şebinkarahisar’ın Türkler tarafından fethinden sonra, sırasıyla Danişmendli, Mengücüklü, Saltuklu, Anadolu Selçukluları,Eratna, Kadı Burhanettin Ahmet, Mutahharten, Akkoyunlu, Karakoyunlu ve OsmanlıDevleti hakimiyetinde kalmıştır.
Dolayısıyla, Giresun da bu fetih sırasında 1075 yılında ilk defe Türkler tarafından fethedilmiş, şehir kalesi Trabzon Rumlarıtarafından ele geçirilmiş ise de, şehir kalesi dışındaki yerlerde sürekli olarak Türk hakimiyeti hüküm sürmüş olup, “Hacı Emiroğulları Beyliği döneminde Ordu ve Giresun’un 1398’de ele geçirildiği” görüşü bu bilgiler doğrultusunda kesin olarak yanlıştır. Hacı Emiroğulları Beyliği döneminde, 1398’de sadeceşehir kalesi işgal edilmiştir. Doğru olan budur.
“Fatih, Trabzon seferine çıktığında (…)Kürtün-Dereli-Giresun-Tirebolu-Eynesil arasındaki kırsal kesim Çepni beylerinin elinde bulunuyordu. Çepnilerin hakim olduğu bölgelerde hiçbir Hıristiyan yerleşim birimi görülmemekteydi.”[14]Bu tespitler, Vakfıkebir dahil, Trabzon’un batısı için geçerlidir. 1486 yılında mesela, Maçka’da nüfusun sadece %1’i Müslüman’dı. 1515’te ise bu oran %4, 1554’te %10, 1851 yılında ise %42’dir.[15]
Nasıl ki, Trakya Bölgesi Osmanlılar tarafından 1453 yılında İstanbul’un fethinden önce Türk yurdu yapılmış ise, Giresun Şehir kalesi dışındaki yerlerde 1075 yılında feth edildikten sonra Türk Yurdu yapılmaya başlanmıştır. Trabzon Rumlarının zaman zaman kıyı şehir kalelerindeki egemenlikleri ya da kıyı şehir kalelerinin el değiştirmiş olması, Giresun ve çevresinin Türkleşme tarihinin daha sonradan başladığını kesinlikle göstermemektedir.
Osmanlı Devleti zamanında Giresun hızla şehirleşmişve 1682 tarihinde her birinde birer cami bulunan Cami-i Kebir (Büyük Cami)/Sultan Selim, Kapu Cami/Seyyid Paşa, Hacı Hüseyin, Hacı Mikdad, HacıSiyami (Siyam)[16]cami/mahalle birimleri oluşmuştur.
Özetlemek gerekirse, Giresun Osmanlı egemenliğinden dört yüz yıl önceTürkleşmeye başlamışolup, başta Rumlar olmak üzere kıyı şehirlerindeki yoğun gayrimüslim yerleşimi ise 1830’lardan sonra başlamıştır.[17]Bununda nedeni 1828/1829 Rus işgali sonrasında Gümüşhane ve çevresindeki Rum madencilerinden 2.000 ailenin Rusya’ya götürülmesi[18]ve başlayan işsizlik sonunda Gümüşhane ve çevresinde yaşayan Rumların kıyı şehirlerine göç etmesidir.
1828/1829 Osmanlı-Rus savaşı sonunda, OsmanlıDevleti’nin Rusya ile Ticaret Antlaşması imzalamış olması, Karadeniz kıyı şehirlerinin Rusya ile ticaretini geliştirmiş, bu ticareti de Rumlar başta olmak üzere her yerde olduğu gibi Ermeni azınlıklar yapar olmuştur.
Böylece zenginleşen Rumlar, Giresun başta olmak üzere kıyı Karadeniz şehirlerinde zenginleşerek kiliselerle şehirleri donatmıştır. Bugün Giresun Kokora’daki Kilise (Müze) bu yıllardan kalmadır. Bu kiliseleri görenler de, çok daha önce yapılan Camileri görmediğinden, “burada eskiden Rumlar yaşıyordu” gafletine düşerek, asıl köklerinin çok eskilere, Osmanlı öncesine dayandığını araştırma zahmetine katlanmamıştır.
Bu yoğun göç ve ticaret olgusu sonunda, 1868 yılında Giresun Kazası nüfusu 263 Ermeni, 5.136 Rum ve 20.741 Müslüman olmak üzere toplam 26.160’a ulaşmıştır.[19]
Dolayısıyla, Osmanlı Devleti’nin Giresun ve çevresini topraklarına katmasında çok önce, Giresun ve çevresi bir Türk yurdudur. Özetlemek gerekirse;
Giresun’un Bilinen En Eski Adı ARİPSA ya da ARİPSAS’dır!

Giresun 1075 Yılından İtibaren Türk Yurdu Olmuştur!

Kısaca Giresun Tarihi

M.Ö. 7.y.y.da İskitlerin Karadeniz'e göç etmesi ile Oğuz unsurları da bu bölgeye yerleşmişlerdir. Bu bölgede Oğuz boylarından Yazır, Döğer, Avşar, Karkın, Halaç'ların; Akhun, Kuşan, Peçenek, Hazar, Hun, Kıpçak Türklerinin yerleşimi mevcuttur.

Karadeniz bölgesinde, ilk ve orta çağlarda, İskit, Kimmerler, Hun, Hazar, Bulgar, Uz, Peçenek göçlerinin sonucu Türk iskanının olduğu, Karadeniz ağızlarının fonetik ve morfolojik yapısıyla birlikte yer adlarından da anlaşılır. Giresun'un batı yakasındaki Çıtlakkale mahallesinin adının Deliorman ve Selanik civarından gelerek buraya yerleşmiş olan Türk topluluğu Çıtaklardan geldiği, bölgede konuşulan lehçenin ve kültür unsurlarının Çıtak ve Gagavuz Türklerinin ki ile benzerlik gösterdiği görülür. Hitit İmparatorluk dönemi tabletlerine dayanan tarihi kaynaklarda, Giresun'un Azzi Bölgesi sınırları içinde kaldığı anlaşılmaktadır. Karadeniz bölgesinde 90'a yakın koloni şehri kuran Miletoslular, Giresun ve Tirebolu şehirlerinin de kurucularıdır. Amaçları bu bölgeyi kendilerine yurt edinmek olmayıp, buraların her türlü yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmekti.

Bu yüzden yerleşim birimlerinin korunabilecek kısımlarını alıp buralara yerleşmişlerdir. Çevresinde önemli gümüş ve demir üretim yerleri olan Giresun'a Romalılar tam bir hakimiyet kurmamışlardır. Onların döneminde bu bölgede para basıldığı rivayet edilmektedir. Roma idaresinin ilk dönemlerinde Romalı yazarlardan Ammianus Marcel'e göre Romalı komutan Lucullus buraya geldiğinde yabani kiraz ağaçlarını görmüş ve bu ağacın fidanlarını Roma'ya götürmüştür. Bu bilgi kirazın dünyaya Giresun'dan yayıldığı inancının kaynağı olmakla birlikte Roma'da daha önce de kirazın var olduğu belirtilmektedir. Giresun Romalıların ardından Bizanslıların denetimine geçmiştir.

Bizans egemenliği döneminde Yunan medeniyetinin büyük bir hızla gelişip yayılmasına karşılık, Yunan soyu gittikçe zayıflamıştır. Bu sebeple, Bizans İmparatorları, ülkelerinin içerisinde yaşayan ve başka soydan gelen insanları asimle etmeye çalışmışlar ve bu yolda en çok dil ve dinden yararlanmışlardır. Anadolu Selçuklu Devletine vergi vermeyi kabul eden ve 1244'te Moğolların egemenliği altına giren Trabzon Türklerin bir eyaleti haline gelmiştir.

Trabzon'a bağlı bulunan Giresun ve çevresi Moğol nüfuzu altına girmiştir. İşte bu sırada, Oğuzların Üçok koluna mensup boylardan biri olan Çepniler; Ordu, Giresun ve Trabzon illeri sınırlarına yerleşmeye başlamışlardır. Bugüne kadar yanlış bir kanaat olarak Giresun'un Türkleşmesi Fatih Sultan Mehmet'in 1461'de TrabzonUu fethiyle beraber gösterilmiştir. Giresun'un Osmanlı Devletine bu tarihte katıldığı doğrudur. Oysa Giresun'un Türkleşmesi 1397'de Bayramlı Çepni Türkmen Beyi Emir Süleyman Beyin Giresun'u fethetmesiyle gerçekleşmiştir. Bu yanlış kanaat yüzünden Giresun'da onun adını taşıyan hiçbir eser bulunmamaktadır. Dolayısıyla Giresun'un ilk fatihi tanınmamaktadır